12 Ağustos 2012 Pazar

İstanbul Severlere...


YAŞAM BELASI (TAKSİM’DE YÜRÜRKEN)

Şaşırmak.
Bir Fransız filminde,
Uzun pardösülü bir müfettiş görmediğinde.
Ve yine şaşırmak,
O, aynı filmdeki kadınla sevişmezse.

Devam etmek şaşırmaya,
Bir otobüs bileti isteyince,
Son parasıyla kaset yapmış esmer delikanlı.

Ve yine şaşırmak,
Kemani Bülent Bey dönüp bakarsa,
Şapkasının içine bıraktığın bahşişe.


Alman hastanesinin yanında,
Eczacı kızlara bakarken tedirgin olmak,
Yokuş aşağı yuvarlanmaktan.

Ve yine gerilmek,
Pasaport vizesini hatırlayınca.

Ne çok işimiz var daha, ölene dek yapılacak.

5 Ağustos 2012 Pazar

Senaryo ya da roman yazdınız, çalınmaması için ne yapmalısınız?




Senaryo ya da roman yazdınız, sıra geldi eserinizi birilerine göstermeye. Eserinizi bir yapımcıya ya da yayınevine göndereceksiniz ama doğal olarak onun çalınmasından korkuyorsunuz. Ne kadar ilginç bir çelişki değil mi? Bir eser yazmışsınız ve onu, okur veya seyirciye ulaştıracak insanlara göstermeye çekiniyorsunuz.

Aslında haksız da değilsiniz. Ben de denedim, 100 kişiye, “Aga roman yazdım, yayınevine göndereceğim” dedim, 94 kişi “Aman ha dikkat et, çalmasınlar!” dedi.

Peki ne yapabiliriz?

Ata Demirer gibi notere yakın oturuyorsanız, eserin size ait olduğunu tasdik ettirebilirsiniz. Ancak notere ödeyeceğiniz para, 280 sayfalık ortalama bir roman için konuşursak, romanın  500 adet basımından elde edeceğiniz geliri geçebilir. (Ata Demirer, noter onayına rağmen, maalesef çektiği senaryonun kime ait olduğu tartışmasından kaçamadı).

Eeee, başka ne yapabiliriz?

Size, yazdığı senaryoyu bir kargo şirketine kapalı zarfla verip kendine postalamak ve zarfı açmadan saklamak gibi Temel fıkrası gibi bir çözüm önermeyeceğim.

Bir yöntem olarak, mesela, yazdığınız eserin bir kısmını internet ortamında paylaşabilirsiniz. Bir forum olur veya bir blog olur, sadece bir kısmını paylaşarak eserin kayda girmesini ve belli bir kitle ile paylaşarak tanınmasını sağlayabilirsiniz.

Diğer bir yöntem olarak, eseriniz hakkında bilgi verecek kadar bir kısmını ilgili kişi yada kuruluşa gönderebilirsiniz. Örneğin romanınızın üçte birlik bir kısmı, yayınevine fikir vermek için yeterlidir. Yayınevleri mutlaka size geri dönerek, eserinizle ilgili görüşlerini bildirirler.  

“Peki, benim kitabımın yayınlanma şansı var mı?” diye soracak olursanız, bir sonraki yazımda buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın…..

          

4 Ağustos 2012 Cumartesi

İlk romanınızı yazdıysanız, mutlaka okuyun.....


İyi kötü bir roman yazdınız ve doğal olarak başkalarının fikrini öğrenmek istiyorsunuz. Kime gideceksiniz? “Benim kanka bunu okusun, o bu işleri bilir” derseniz, hiç ümitlenmeyin. Kankanız bırak Dostoyevski’yi, keyifli hikâyeleriyle Aziz Nesin’i bile okumaya üşenmişken, sizin romanınızı zor okur. Okusa da bitiremez, “bugün okuyacağım, yok olmadı yarın okuyacağım” diye sizi kanser eder. Üstelik bir de, “Yaaa, romanda bir herif var, kıl biri, o ben miyim?” gibi sorularla sizi iyice kanser eder.

Romanınızın okunmasını, okuyanın fikirlerini paylaşmasını istiyorsanız en iyisi, romanınızın bir bölümünü, bir forumda paylaşmanız. Benim aklıma ilk gelen forum, “izedebiyat” sitesi. Zaten bu siteyi ziyaret edenler, okumayı seven insanlar olduğundan, romanınız ile ilgili yorumlar alırsınız. Beğenmediğiniz bir yorum alırsanız hemen intikam ve aşağılanma duygularıyla cevap yazmayın, eserinizi savunmaya kalkmayın, biraz ağır olun, bırakın ziyaretçileri rahat rahat görüşlerini yazsın.

“Yahu ne forumu? Delikanlı yazarın blogu olur” diyorsanız, o da olur ama blog bakım ister, zaman ister, iki yayın yazıp sonra eceline terk edilen binlerce blog var. Blogda bilmediğiniz konulara girmeyin, “Hey, ne oluyor Ortadoğu’da, bilmem nerede katliam oldu.” gibi şeyler yazarsanız, iki saat sonra “haberler yalan çıktı, yazımı sildim” diye düzeltme yayınlarsınız, haberiniz olsun.

Sonraki bölümde “Romanım çalınır mı? Ne yapsam da yayınevlerine öyle göndersem?” geyiğini inceleyeceğiz. To be continued……..